9 Kasım 2013 Cumartesi

10 Kasım’da Ağıt Yakmak Değil Atatürk’ü Anlamak Gerek


10 Kasım’da Ağıt Yakmak Değil Atatürk’ü Anlamak Gerek

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucucu Mustafa Kemal Atatürk, arkasında bağımsız bir ülke bırakarak ebediyete göçtüğünde milyonlar ardından gözyaşı dökmüştü. Atatürk’ün kurduğu ülke ise, gençlere emanet edilmişti. Hatta bu emanet bizzat Atatürk tarafından verilmişti.


Ülkenin işgal edilmiş topraklarını askeri dehası ile kurtaran Ulu Önder, Kurtuluş Savaşı’nı başlatıp Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğunda, diğer işgal altındaki ülkelere de örnek olmuştur. Batılı güçlere karşı kazandığı zaferden güç alan başka sömürge ülkeleri de teker teker bağımsızlıklarını kazanmıştır. Bugün, o ülkelerin bazılarında çalkantıların olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti, sağlam temeller üzerinde kurulmuştur. Burada Atatürk’ün söylediği sözü hatırlamak gerekiyor: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” Bu, ülkenin ne kadar sağlam temeller üzerinde kurulduğunu anlatan en önemli cümledir.

Atatürk’ü Anmak Yeterli Değildir

Her yıl 10 Kasım’da Atatürk anılır. Ancak Atatürk’ü anmak yeterli olmaz. O’nu ve fikirlerini çok iyi anlamak gereklidir. Ülkenin yüzünü modern batıya çeviren, okuma yazma bilmeyen halkını aydınlatan, o günün şartlarında modern sanayi tesislerinin kurulmasını sağlayan Atatürk, ülkenin rotasını çağdaş dünyaya çevirmiştir. Günümüzde ise bizlere düşen görev, Atatürk’ün bıraktığı yerden devam etmek olmalıdır. 

Atatürk’ü anlamak, onun fikirlerini uygulamaktan geçer. En güçlü ordulara karşı büyük zaferler kazanan Atatürk, 20’inci yüzyılın en büyük bağımsızlık savaşının mimarı olarak anılmayı hak etmiştir. İlke ve inkılaplarını bilerek uygulamak, kendisini adadığı Türk Milleti’ni aydın ve çağdaş konuma getirme ülküsünü devam ettirmek, modern bir ülke olmanın en önemli adımlarından biridir. 1398 yılının 10 Kasım’ında Atatürk ebediyete göç etmiş olsa bile, yaktığı aydınlık ateşi halen sönmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti, O’nun bıraktığı yolda modern dünya ile bütünleşmiştir. Ancak bu uyum sağlamada bağımsızlık ve özgürlükten de ödün verilmemesi gerekir.

‘Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir’

Bu konuda Ulu Önder Atatürk 1921 yılında şunları söylemiştir: “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en kıymetli mirası olan istiklâl aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenlerce bu aşkım malûmdur. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut beka bulabilmesi mutlaka o milletin hürriyet ve istiklâline sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. …  biz hayat ve istiklal isteyen milletiz. Ve yalnız ve ancak bunun için hayatımızı feda ederiz.”


Hiç yorum yok: